Backgrounds From myglitterspace.Com
     Hakkımızda...
     YORUMLARINIZ BURAYA :)
     Türkçesi Varken
     Erteleme Hemen Yap.
     Acemi Cadı Resimleri
     Bir saatin kaça???
     Bardağın Dolu Tarafı
     Sınava Hazırlananlar Beslenmeye Dikkat Etmeli!
     Meşhur Türk Yalanları
     İfadeler-Gifler
     Duymuş muydunuz?
     Karışık Kısa Yazılar
     Bilginizi Ölçün
     İsimlerinizi Resimlerin Üstüne Yazdık...
     Moda Kızlarının Resimleri
     Kavak Yelleri Resimleri
     Grup Hepsi Resimleri
     High School Resimleri
     Winx Kayıp Kırallığın Sırrı(Resimler)
     Herkesin Dilinde
     Gökhan Özen Resimleri
     Göklerdeki İhtişam
     => İçinde Yaşadığımız Evren Nasıl Yaratıldı???
     => Evrenin Yaratılışı
     => Dünya
     => Evren...
     Selena yepyeni Resimler



HİLAL ÖZLEM - Dünya


Dünyamız'da Özenle Hazırlanmış Dengeler

Çocuklar, onaltıncı yüzyıla yani bundan 500 sene öncesine kadar Dünya'nın bir gezegen olduğu bilinmiyordu. Ancak bu tarihte yapılan gözlemler sonucu insanlar bu gerçeğin farkına vardılar. Geçtiğimiz 20. yüzyılda ise Dünya'nın Güneş Sistemi içindeki yeri kesinleşti. Bu bulgulara göre Dünya, Güneş'e olan uzaklık bakımından üçüncü, büyüklük bakımından ise beşinci büyük gezegendir.


Dünya'nın demirden bir çekirdeğinin bulunduğu düşünülmektedir. Merkezdeki sıcaklığın ise 7500 dereceye kadar çıktığı tahmin edilmektedir. Bu, Güneş'in yüzeyinden bile daha büyük bir sıcaklıktır. Oysa siz bu sıcaklığı hiç hissetmeden sınıfta öğretmeninizi dinler ya da geceleri rahat rahat yatağınızda uyursunuz. Çünkü yer kabuğu bu sıcaklığı geçirmez. Allah, çok şefkatlidir ve üzerinde yaşadığımız yer kabuğunu, sıcaklığın bize gelmesini engelleyecek kadar kalın yaratmıştır. Dahası Allah, Dünya'nın atmosferini de insanların yaşamasına en uygun şekilde yaratmıştır. Ayrıca bitkilere bu denge içindeki oksijen ve karbondioksit oranını sabit tutmalarını sağlayan özellikler vermiştir.


İşte bunlar ve diğer hassas dengeler Dünya'nın insanların yaşamı için en uygun şekilde tasarlandığını gösterir.



Akvaryumdaki balıkların yaşayabilmeleri için özenli bir bakım gerekir. Atmosfer de, Dünyamız'ın bu bakımını üstlenmiştir.

Dünya, atmosferinden yeryüzü şekillerine, Güneş'e olan mesafesine kadar, her türlü dengesiyle, tamamen yaşam için özel olarak yaratılmıştır. Örneğin, Dünyamız'ı bir akvaryuma benzetebiliriz. Akvaryum, içindeki balıkların yaşamına en uygun şartları sağlar. Suyun ısısını sağlayan termostat ve havalanmasını sağlayan bir motor, dibe konan kum, suya atılan ilaçlar, akvaryumun koruyucu kapağı, suyu sürekli olarak süzen filtre sistemi, eksildikçe takviye edilen besinler... Tüm bunlar, akvaryumdaki balıkların hayatta kalmasını sağlar.

Ama akvaryumun içindeki balıkların bu yapay ortamdan haberi yoktur. Onlar "doğal", yani kendiliğinden oluşan bir ortamda yaşadıklarını sanırlar. Birinin ısıtıcıyı, suyun seviyesini, hava motorunu ayarladığını bilmezler. Suyun üzerinde aniden beliren yemlerinin kaynağını da bilmezler. Oysa kaynak açıktır; akvaryumun sahipleri onlar için gerekli olan herşeyi sağlamaktadır.


Elbette Dünya'daki hayat akvaryumdaki hayattan çok daha detaylı ve çok daha hassas sistemlere sahiptir.


Akıllı bir insan, akvaryumdaki balıklar gibi hiçbir şeyin farkında olmadan yaşayamaz. Kendisi için "dayanıp-döşenmiş" olan Dünya'nın bir Yaratıcısı ve düzenleyicisi olduğunu anlar. Hiç şüphesiz, Dünya üzerindeki yaşamı sağlayan bu hassas dengeler ve düzen, Allah tarafından kurulmuştur. İşte, akıllı bir insan kendisine tüm bu nimetleri veren Rabbimiz'i tanımak, O'nun bizden neler istediğini öğrenmek ister. Allah tüm insanlara gönderdiği kitabı Kuran'da, bize Kendini tanıtmakta ve bizden neler istediğini bildirmektedir.


Hiç şüphesiz, Dünya üzerindeki yaşamı sağlayan bu hassas dengeler ve düzen, Allah tarafından kurulmuştur. Allah, bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:

Yeryüzünde, onları sarsmasın diye, sabit dağlar yarattık ve doğru gidebilsinler diye geniş yollar açtık. Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık... (Enbiya Suresi, 31-32)

Dünya bizim yaşamamız için oldukça hassas dengelerle yaratılmıştır. Bunu fark eden insanın Allah'a iman etmesi, O'nun sonsuz gücünü görebilmesi ve kendisine verdiği herşeye şükretmesi gerekmektedir.

Şimdi, bizleri ve canlı-cansız herşeyi yaratan Allah'ın, gezegenimizde var ettiği dengelerin bazılarını daha detaylı olarak inceleyelim ve böylece Allah'ın gücüne daha yakından şahit olalım.
 

Dünya'nın Evrendeki Yeri

Eğer Dünyamız Güneş'e şu anda olduğu mesafeden biraz daha yakın olsaydı neler olurdu? Aslında, bu sorunun cevabı, hepiniz için çok kolay olmalıdır. Çünkü, herkes, Güneş'in sıcaklığının kavurucu olduğunu bilir. İşte çocuklar, bu sıcaklık nedeniyle ne şu anki atmosfere sahip olurduk ne de okyanuslara ve denizlere... Sıcaklık o kadar yüksek olurdu ki, yeryüzündeki suyun çoğu buharlaşırdı. Tabii, o zaman da yeryüzünde hiç su kalmazdı. Yeryüzü, bütünüyle bir çöl gibi kuru olurdu.


Örneğin, önceki bölümde anlattığımız Venüs gezegeni, bildiğiniz gibi Güneş'e Dünyamız'dan daha yakındır. Bu sebeple, Venüs gezegeninde sıcaklık Dünya gezegeninkinden kat kat fazladır. Bu sıcaklık 475 dereceye kadar çıkabilir. Bu sıcaklığın ne kadar yüksek olduğunu zihninizde canlandırabilmek için şunu bir düşünün! Ocağa kaynaması için su koysanız, suyun sıcaklığı 100 dereceye ulaştığında, fokurdamaya başlar.



Güneş'in gezegenimize biraz daha yakın olması Dünyamız'ın tıpkı yukarıdaki resimdeki gibi tamamen çöl olup kavrulmasına sebep olacaktı. Eğer Güneş bugünkü uzaklığından biraz daha fazla mesafede yer alsaydı o zaman da sağdaki resimde olduğu gibi Dünyamız tamamen buzullarla kaplanmış olacaktı.

Bir de tam tersini düşünelim. Ya Dünyamız Güneş'e şu anda bulunduğu mesafeden biraz daha uzak olsaydı? Tabii ki çocuklar, böyle bir durumda da tam tersine, Dünyamız daha az ısınırdı. Daha az ısınınca ne olurdu dersiniz? Yeryüzündeki suyun çoğu donarak buza dönüşürdü. Böyle bir durumda ise Dünyamız'ın yüzeyi, Güneş'e bizden biraz daha uzak olan Mars'ın buzlarla kaplı kuru yüzeyine benzerdi. Bu iki durumdan şu sonucu çıkarabiliriz: Dünyamız tam olması gereken yerde duruyor. Peki sizce bu nasıl olabilir? Dünyamız'ın böyle tam yerinde durması bir tesadüf olabilir mi? Tabii ki olamaz. Dünya cansız ve şuursuz bir gezegendir. Uzayda kendine en uygun yeri belirlemesi ve tesadüfen yerleşmesi mümkün değildir. Dünya'nın şu an bulunduğu en uygun yerde olması, eksiksiz ve kusursuz yaratmaya güç yetiren   Allah'ın yaratmasıdır.

Bilimin elde ettiği son bilgiler, Güneş Sistemi'ndeki diğer gezegenlerin varlığının da, Dünya'nın güvenliği için büyük önem taşıdığını göstermiştir. Jüpiter'in konumu buna bir örnektir. Güneş Sistemi'nin en büyük gezegeni olan Jüpiter, varlığıyla aslında Dünya'nın dengesini sağlamaktadır.


Jüpiter'in bulunduğu yerde eğer bu büyüklükte bir gezegen var olmasaydı, Dünya, uzay boşluğunda gezinen meteor taşlarına ve kuyruklu yıldızlara hedef olurdu. Kısaca Jüpiter, adeta Dünya'yı koruyan bir kalkan gibidir. Eğer Jüpiter şu anda bulunduğu yörüngeden başka bir yörüngede olsaydı, üzerinde yaşadığımız gezegen ve tabii bizler de var olamazdık.

Tüm bunları bilen akıllı bir insan, evrende hiçbir şeyin amaçsız ve başıboş yaratılmadığını anlar. Bu anlayış, bir Kuran ayetinde şöyle tarif edilmektedir:

Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde temiz akıl sahipleri için gerçekten deliller vardır. (Al-i İmran Suresi, 190)

Bu ayetten de anlaşıldığı gibi yerlerin ve göklerin yaratılışı konusunda düşünmelisiniz. Bu kitaptan öğrendikleriniz, Allah'ın evreni yaratmasındaki üstün gücünü göstermektedir. Bu bilgileri düşündüğünüzde Allah'ın gücünü daha iyi kavrayacaksınız.

Kuran'da Dünyamız'ın Şekli

Çocuklar Dünyamız, bildiğiniz gibi yuvarlaktır. Gelişen teknoloji sayesinde, Dünya'nın uzaydan çekilen fotoğraflarında da bu görülmektedir. Ancak 20. yüzyılda öğrenilebilmiş bu gerçek,  1400 yıl önce Allah tarafından indirilen Kuran'da şöyle bildirilmektedir:

Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp örtüyor...   (Zümer Suresi, 5)

Ayette geçen "sarıp örtmek" Arapça'daki "tekvir" kelimesinin Türkçesidir. "Tekvir" kelimesinin tam olarak Türkçe karşılığı, "yuvarlak bir şeyin üzerine bir cisim sarmak"tır. Ayette, gecenin ve gündüzün birbirlerinin üzerlerini sarıp-örtmeleri (tekvir etmeleri) konusunda verilen bilgi, aynı zamanda Dünya'nın yuvarlak olduğu konusunda kesin bir bilgi içermektedir. Yani 1400 yıl önce indirilen Kuran'da Dünya'nın yuvarlak olduğu bildirilmiştir.

Oysa o dönemde insanlar, Dünya'nın yuvarlak değil, düz olduğu düşünüyorlardı. Bütün bilimsel hesaplar ve açıklamalar da buna göre yapılıyordu. Hatta insanlar, o dönemde uzay konusunda o kadar bilgisizlerdi ki, Dünya'nın büyük bir öküzün boynuzları arasında durduğu gibi komik bir inanca sahip olanlar bile vardı.


Çocuklar gördüğünüz gibi, bilim adamlarının Kuran'ın indirilmesinden yüzyıllar sonra öğrendikleri bilgiler, Allah tarafından ayetlerde çok önceden haber verilmiştir. Bu da, Kuran'ın tüm evreni yaratan, herşeyi bilenAllah'ın sözü olduğunun apaçık delillerinden biridir.
 
Dünya'nın Isısı

Çocuklar uzayın ortalama ısısını biliyor musunuz? Eksi 270 derece! Bu soğukta bizim ya da herhangi bir canlının yaşaması imkansızdır. Bizim Dünyamız'ın ortalama ısısı ise 15-20 derece arasındadır. Bu ısı atmosfer tabakalarından yukarı doğru çıkarken çok büyük faklılıklar gösterir.


Dünyamız'daki yükseklik farklılıklarından dolayı Dünya'nın aynı yerinde insanlar aynı anda denize girip güneşlenirken, atmosferin yüksek kısımlarında kartopu oynayıp, kayak yapabilirler.
Örneğin, Afrika kıtası oldukça sıcak bir kıtadır. Size "Afrika'da kartopu oynayabilir miydiniz?" diye sorsak ne cevap verirsiniz? Aslında cevabınızı biliyoruz. Muhtemelen çoğunuz soruya şu şekilde cevap verecektir: "Kartopu oynamak için önce kar gerekir. Bu yüzden, o kadar sıcak bir yerde kar olamayacağı için kartopu oynamak mümkün değildir". Fakat bu cevap yanlıştır. Çünkü, oldukça sıcak olduğu bilinen Afrika kıtasında isterseniz kartopu da oynayabilirsiniz. Ama bunun için bu kıtanın en yüksek dağı olan Klimanjaro'nun zirvesine doğru tırmanmanız gerekir. Yerden çok yüksek olan bu dağın tepesi karlarla kaplıdır. Çünkü, yerden yukarı doğru çıktıkça hava soğur. Soğuyan hava atmosferin "Stratosfer" ismi verilen tabakasında eksi 50'lere kadar düşer. Fakat, daha da yükselince hava tekrar ısınır. Ama Allah'ın koruması sayesinde yeryüzünde bu kadar büyük ısı farklılıklarına rastlanmaz.

Dünya'da bu en uygun ısının korunması, elbette Güneş ile Dünya arasındaki mesafeyle ve Güneş'in yaydığı sıcaklıkla yakından ilişkilidir. Daha önceki bölümlerde bu konudan biraz söz etmiştik. Burada biraz daha detaylı bilgi verelim. Yapılan hesaplara göre, Dünya'ya ulaşan güneş enerjisindeki yüzde 10'luk bir azalmada, yeryüzünü metrelerce kalınlıkta bir buzul tabakası kaplar. Enerjinin biraz artması halinde ise bütün canlılar kavrularak ölür.


Dünya'nın kendi etrafındaki yüksek dönüş hızı da ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Dünya sadece 24 saatlik bir süre içinde kendi etrafında döner. Bu nedenle, geceler ve gündüzler kısa sürer. Kısa sürdükleri için de gece ile gündüz arasındaki ısı farkı çok azdır.


Merkür gezegenini hatırlayalım. Bu gezegenin bir günü yaklaşık bir yıl sürer. Bu yüzden Merkür'de gece-gündüz arasındaki ısı farkı 1000 dereceyi bulur.
 
Dünyamızı çevreleyen sıradağlar, kutuplarda oluşan büyük fırtınaların Dünya'yı allak bullak etmesini engeller ve Dünyamız'ın ısısını dengede tutmaya yardımcı olur. Allah yarattığı bu sistemlerle bizim için yaşanabilecek çok güzel ortamlar var etmiştir.
Yeryüzünün şekilleri de ısının dengeli dağılımına yardımcı olur. Dünya'nın ekvatoru ile kutupları arasında yaklaşık 100°C'lik bir ısı farkı vardır. Eğer böyle bir ısı farkı dağların olmadığı bir yüzeyde gerçekleşseydi büyük fırtınalar Dünya'yı allak bullak ederdi. Oysa ki yeryüzü, ısı farkından dolayı ortaya çıkması muhtemel kuvvetli rüzgarları engelleyecek sıradağlarla donatılmıştır. Bu sıradağlar, Çin'de Himalaya sıradağları ile başlar, Anadolu'da Toros dağları ile devam eder ve Avrupa'da Alp dağlarına kadar uzanır.

Dünyamız'ın uzaydaki eksi 270 derecelik ısıya rağmen nasıl tam bizim yaşayabileceğimiz derecede ve sürekli aynı kalarak ısındığını öğrendik. Dünya bizim vücudumuzun dayanamayacağı kadar sıcak ya da soğuk olsaydı yaşamamız ya çok zor ya da imkansız olurdu. Demek ki, Dünya'nın sıcaklığının bize uygun oluşu da Allah'ın bize büyük bir nimetidir. Bizim üzerimize düşen ise en güzel şartlarda bizim yaşamamızı sağlayan Allah'a şükretmektir. Bunu sakın unutmayın çocuklar.


Bu kadar mükemmel şekilde yaratılmış olan Dünyamız ne kadar büyük ve uzaydaki diğer cisimlere karşı Allah Dünya'yı nasıl koruyor?


Şimdi, yolculuğumuza bu soruların cevaplarını öğrenerek devam edelim...

Dünya'nın Büyüklüğü Ve Diğer Gök Cisimlerinden Korunması

Hatırlarsanız daha önce gezegenlerin çok farklı büyüklüklerde olduklarından bahsetmiştik.

Şimdi Dünyamız'ı diğer gezegenlerle bir de büyüklükleri bakımından karşılaştıralım. Hatta şöyle bir benzetme yapalım: Dünyamız'ı küçük bir bezelye tanesi olarak düşünelim. Bu durumda sırasıyla; Merkür bir susam tanesi, Venüs yine Dünyamız gibi bir bezelye, Mars bir karpuz çekirdeği, Jüpiter bir portakal, Satürn bir mandalina, Uranüs ve Neptün iri birer kiraz tanesi, Plüton ise yine bir susam tanesi kadardır. Bunların yanında Güneş ise bir basket topundan daha büyük, kocaman bir küre olarak kalacaktır.


Peki bu kadar farklı büyüklükteki gezegenler içinde, Dünyamız'ın büyüklüğü tesadüfen mi belirlenmiştir?


Hayır! Yerkürenin özelliklerini incelediğimizde, üzerinde yaşadığımız bu gök cisminin tam olması gereken büyüklükte olduğunu görürüz.

Dünya, daha küçük olsaydı, yerçekimi çok zayıflayacak ve atmosferi Dünya'nın etrafında tutamayacaktı. Atmosferin olmaması ise bildiğiniz gibi uzaydaki meteorların, zararlı ışınların sürekli Dünya'ya gelmesi, oksijenin yok olması kısacası canlıların yaşayamaması demektir. Eğer Dünya daha büyük olsaydı, bu kez de yerçekimi çok artacak ve bazı zehirli gazları da tutarak atmosferi öldürücü hale getirecekti.



Ayakkabıcı, marangoz veya bakır işleme ustasının ürettiği her ürün bu ustaların tasarımlarının sonucunda ortaya çıkar. Ustalar işlerinin her aşamasında planlayarak, ölçüp biçerek çalışırlar. Ortaya çıkan bu sanat eserlerinin düşünülmeden, planlanmadan, tesadüfen kendiliğinden oluştuğunu söylemek ne kadar komikse, koskocaman evrenin içinde yer alan milyarlarca galaksinin, gezegenin ve yıldızın da kendi kendine tesadüfen oluştuğunu söylemek de o kadar komik ve saçmadır.


 

Dünya'nın kütlesinin yanı sıra, iç yapısı da özel olarak tasarlanmıştır. Bu iç yapıdaki tabakalar birbiri etrafında hareket eder. Bu hareket, Dünya çevresinde büyük bir manyetik alan oluşturur. Bu manyetik alan ise yeryüzündeki yaşamın korunması açısından çok önemlidir. Manyetik alanı koruyucu bir zırha benzetebiliriz. Dünya'ya yönelen zararlı ışınlar bu zırha çarparak geri püskürürler.

Bu koruyucu zırh sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek tehlikelere karşı korunur. Güneş'ten ve Güneş dışındaki yıldızlardan gelen öldürücü ışınlar, Dünya'nın etrafındaki bu koruyucu kalkanı geçemezler.


Bilimin ortaya koyduğu diğer gerçekler, bizlere evrenin başıboş olmadığını göstermektedir. Elbette ki, bütün evrene hakim olan, onu dilediği gibi şekillendiren, galaksileri, yıldızları ve gezegenleri kudreti altında tutan, O üstün Yaratıcı, bütün evrenin Rabbi olan Allah'tır.


Üzerinde yaşadığımız mavi gezegen de, Allah tarafından özel olarak düzenlenmiştir. Allah Kuran'da bu mükemmel yaratmayı Naziat Suresinin 30. ayetinde "serilip-döşenmiştir" ifadesiyle tarif etmektedir. Bu ifade Dünya'nın düzenli bir şekilde ve insanın ihtiyaçlarına göre Allah tarafından yaratıldığını anlatmaktadır.


Çocuklar yolcuğumuzun bundan sonraki bölümüne Dünya üzerinde devam edeceğiz. Muhteşem maviliklere, yani okyanuslara ve denizlere konuk olacağız. Şimdi Rabbimiz'in bütün bunları hangi amaçlarla yarattığını ve bize nasıl bir nimet olarak sunduğunu inceleyelim.


Okyanuslar - Denizler


Dünya yüzeyinin yüzde 71'i sularla kaplıdır. Dünya ayrıca suyun sıvı halde olduğu tek gezegendir. Bu su, büyük çukurlarda birikerek okyanusları oluşturur. Bu okyanuslar, Dünya'daki canlılığın devam edebilmesi için çok önemli görevler üstlenirler.




Lezzetli deniz ürünleri de Allah'ın bizler için denizlerde yarattığı nimetlerdendir.

Örneğin atmosfer sıcaklığındaki ani değişmeleri önlerler. Böylece, canlıların sabit bir ısıda yaşamlarını sürdürebilmelerine yardımcı olurlar ve iklimleri yumuşatırlar. Ayrıca okyanuslar, karaları erozyon ve aşındırma yoluyla şekillendirerek yeryüzü şekillerini oluştururlar. Bu çeşit bir olaya Güneş Sistemi'ndeki başka hiçbir gezegende rastlanmaz.

Ayrıca çok sevdiğimiz balıklar ve birçok deniz ürünü de bu denizlerden çıkar. Çok lezzetli olan bu deniz ürünlerini yemek, denize girmek ve deniz üzerinde zevkli bir yolculuk yapmak da Allah'ın bizlere sunduğu nimetlerdendir.


Evet çocuklar, Allah herşeyi bizim ihtiyaçlarımıza göre kusursuz bir şekilde yaratmıştır. Tabi, bu güzelliklerin yanında bir de dışarıya bazen ateş püskürten ama genelde sessiz görünen dağlar vardır. Dilerseniz, yolculuğumuza büyük ateş püskürten bu dağları ziyaret ederek devam edelim.

Ateş Püskürten Dağlar

Çocuklar, az önce bahsettiğimiz yer kabuğunun altındaki magma akıcı olduğu için, bir geçit bulabilirse zaman zaman yer kabuğunu yararak büyük bir patlamayla yeryüzüne çıkar. Bu ürkütücü olaya, volkan ya da yanardağ patlaması denir. Kuran'da da bu dehşetli olay şöyle haber verilir:

Dönüşlü olan göğe andolsun, "yarılan yere" de. (Tarık Suresi, 11-12)


Volkanik patlamalar Dünyamız'ın içinin nasıl bir ateş topu ile dolu olduğunu gösteriyor. Eğer Dünyamız Allah'ın koruması altında olmasaydı bizler her gün bu volkanik patlamalarla karşı karşıya kalabilirdik.

Bu şekilde yerin yarılması ile meydana gelen bir patlamada, volkan önce gökyüzüne tonlarca toz ve kül püskürtür. Böylece, kapkara dev bir bulut oluşmasına sebep olur. Ardından da magma yeryüzüne çıkmaya başlar ve önüne çıkan herşeyi, ormanları, şehirleri silip süpürür.

Volkanlardan yeryüzüne akan magmaya "lav" da denir. Lavlar bir süre sonra yerin üstünde soğuyarak kayalara dönüşür.


Tarih boyunca bu tür felaketlerle ortadan yok olan birçok şehir olmuştur. Mesela milattan sonra birinci yüzyılda, İtalya'nın o zamanlar en zengin şehirlerinden biri olan Pompei, ansızın patlayan Vezüv yanardağının lavları altında kalarak yok olmuştur. Üstelik bu, öyle ani olmuştur ki, şehir halkının yerlerinden kıpırdamaya bile fırsatları olmamıştır. Yanardağ lavları hızla Pompei şehrine ulaşmış ve şehirde yaşayanların tamamı lavların altında kalarak ölmüştür.


Azgınlıkları, ahlaksızlıkları ve Allah'ın emirlerine karşı gelmesiyle tanınan Pompei şehrinin halkından geriye kimse kalmamıştır. Bu ve benzeri toplulukların uğradıkları kaçınılmaz son Kuran'da şöyle tarif edilmektedir:

… Böylece onlardan kiminin üstüne taş fırtınası gönderdik, kimini şiddetli bir çığlık sarıverdi, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk… (Ankebut Suresi, 40)

Çocuklar bu ayetlerden anlaşıldığı gibi Allah herşeye güç yetirendir ve isterse yeryüzündeki herşeyi yok edebilir. Allah'ın azabından kimse emin olamaz. Ancak Allah kullarına karşı aynı zamanda çok şefkatli ve merhametlidir. Bu kitap boyunca da Allah'ın sonsuz şefkatinin pek çok delilini gördük. Bu bölümde söz ettiğimiz tarzda yanardağ patlamalarının çok ender olması da Allah'ın nimetlerinden biridir.

Atmosfer

Çocuklar, gökyüzüne baktığımızda orada neler olup bittiğini merak ediyor musunuz? Sanırız hepiniz merak ediyorsunuzdur. O halde gökyüzündeki mavi yolculuğumuza başlayalım.

Yerküreyi çepeçevre saran hava katmanına "atmosfer" denir. Atmosfer 7 katmandan oluşur. Atmosferin katmanlarından her biri değişik gazlar içerir ve birbiriyle tam bir uyum içindedir.


Atmosferin 7 katmandan oluştuğu Kuran'ın bir ayetinde şöyle bildirir:

Böylelikle onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı… (Fussilet Suresi, 12)

Kuran'da pek çok ayette kullanılan gök kelimesi, bütün evreni ifade etmek için kullanıldığı gibi, Dünya göğünü ifade etmek için de kullanılır. Kelimenin bu anlamı alındığında ayette, Dünya göğünün, bir başka deyişle atmosferin, 7 katmandan oluştuğu bildirilmektedir.

Bugün Dünya atmosferinin üst üste dizilmiş farklı katmanlardan meydana geldiği bilinmektedir. Üstelik aynen ayette bildirildiği gibi, tam yedi ana katmandan...


Şimdi ayette bildirilen katmanları sırasıyla inceleyelim:


-
Troposfer: Yeryüzüne en yakın olan ve en aşağıda olan bölümdür. Bu katmanın kalınlığı, iklimlere göre değişir. Troposferde yükseklik arttıkça sıcaklık düşer, en yüksek seviyesinde ise ısı eksi 51 ile eksi 79 derece arasındadır.

- Stratosfer:
Troposferin üzerindedir. Bu katmanda yukarı çıkıldıkça sıcaklık da artar.

- Mezosfer:
Stratosferin üstünde yer alır. Burada sıcaklık eksi 73 dereceye kadar düşer.

- Termosfer:
Mezosferin üst katındadır. Burada sıcaklığın tekrar arttığı görülür. Gece ve gündüz arasındaki sıcaklık farkları 100 dereceden fazladır.

- İyonosfer:
Yerden 80-40 kilometre arası yükseklikte, iyon adı verilen elektrik yüklü parçacıklar vardır. İşte, bu parçacıkların bulunduğu atmosfer katmanına İyonosfer adı verilir.

- Eksosfer:
Yeryüzünün 500 kilometre yukarısından başlayan katmandır.

- Manyetosfer:
Bu katman, manyetik gücü nedeniyle Manyetosfer olarak adlandırılmıştır. Koruyucu zırh görevi gören bu katman, 3.000 ile 30.000 kilometre arasındadır. Daha önce de anlattığımız gibi, Dünyamız'ı uzaydan gelen tehlikeli ışınlara karşı koruyan bu kuşağa Van Allen kuşağı da denir.

Atmosferin bizim için ne kadar önemli olduğunu anlamanız için bir de diğer gezegenlere bakalım. Örneğin, Merkür gezegeninde olduğumuzu düşünelim. Burada atmosfer yoktur. Ancak atmosferin varlığı birçok açıdan son derece önemlidir. Buraya kadar atmosferdeki oksijen gibi gazların, atmosferin koruyucu özelliğinin öneminden kısmen söz ettik. Ama bir de insan yaşamı için son derece önemli olan, atmosferin ağırlığı vardır.


Atmosfer, çok hafif olan havadan yaratılmıştır.


Ama bu, atmosferin hiç ağırlığı olmadığı anlamına gelmez. Aslında, üzerimizde yükselen kilometrelerce kalınlıktaki hava katmanının ağırlığı oldukça fazladır.


Araştırmalara göre atmosfer her birimizin üzerine tonlarca ağırlık uygulamaktadır. İşte buna "hava basıncı" denir. Şimdi aklınıza "O halde nasıl ezilmiyoruz?" diye bir soru gelebilir. Çocuklar, bunun nedeni, vücudumuzun atmosferin ağırlığını kaldırabilecek bir sağlamlıkta yaratılmış olmasıdır. Daha farklı basınçtaki bir ortamda ise hayatımızı sürdürmemiz mümkün değildir. Çünkü bu basınç olmadığında vücudumuzun içinde hızla hareket eden kanın dışarı doğru yaptığı basınç devreye girer. Ve kan basıncı, atmosferin basıncı ile dengelenmezse damarlarımız yüksek basıncın etkisi ile patlar.
İşte bu yüzden, Merkür gibi atmosfer olmayan bir ortamda insanın yaşamını sürdürmesi mümkün değildir.

Venüs gezegeninde ise atmosfer vardır. Ama oradaki basınç da Dünya'daki atmosferden tam doksan kat daha fazla olduğu için insanın yaşamasına uygun ortamı sağlamaz. Buradan anladığımız; Venüs gezegeninde yaşam olamaz, çünkü insan bu sefer de yoğun basınç altında ezilir ve ölür.


Buraya kadar anlattıklarımızı tekrar kısaca özetleyelim: Atmosfer, Dünya'daki canlılığın devam etmesinin en önemli şartlarından biridir. Atmosferin, bir kısmından kısaca söz ettiğimiz birçok görevi vardır. Hatırlarsanız bunlardan biri atmosferdeki gazların insan yaşamı için gerekli olmasıdır. Eğer atmosfer olmasaydı canlılar nefes alamazdı ve yeryüzünde hayat olmazdı.



Göktaşları ve Güneş'in zararlı ışınlarından da yine atmosferimiz sayesinde korunuyoruz.
Atmosferin görevlerinden biri de Dünyamız'ı uzaydan gelen birçok tehlikeye karşı korumaktır. Dünyamız'ı bekleyen tehlikelerden biri, daha önce de anlattığımız gibi uzayda dolaşan göktaşlarıdır. İşte, atmosferin görevlerinden biri de bu göktaşlarının Dünyamız'a düşüp zarar vermesine engel olmaktır.

Atmosferin bir diğer görevi de uzaydan gelen zararlı ışınları engellemektir. Atmosfer sayesinde bu zararlı ışınların yalnızca yüzde 7'si Dünya'ya ulaşır.


İşte çocuklar, size üzerinde düşünmeniz gereken yeni bir konu... Dünyamız'a ulaşan ışınların oranı, tam da yaşamımızı sürdürebilmemiz için gerekli olan miktardadır. Hatırlarsanız, Dünyamız'ın Güneş'e olan uzaklığı da tam olması gerektiği kadardı, ne daha uzak ne daha yakın...



Yediğiniz lezzetli kurabiyelerin kendi kendine tesadüfen oluşabileceği size söylense inanır mıydınız? Tabii ki kurabiyeleri annenizin yaptığını bildiğiniz için bu saçma fikrine inanmazdınız. İşte aynı şekilde evren de tesadüfen oluşamaz ve onun da bir tasarlayanı ve Yaratanı vardır.
Peki çocuklar, bizim için son derece önemli olan atmosfer kendi kendine, tesadüfen meydana gelmiş olabilir mi?

Böyle bir şeyin asla olamayacağını anlatmak için size küçük bir örnek verelim: Annenizin yaptığı kurabiyelerin lezzetini düşünün. Bu kurabiyelere lezzet veren nedir? Elbette annenizin bunların hamurunu gereken malzemeleri tam gerektiği miktarda ekleyerek hazırlaması ve yine tam gerektiği şekilde pişirmesi en büyük etkendir. Biri çıkıp size, "böyle lezzetli kurabiyeler yapmak için annene gerek yok, bunlar tesadüfen de pişip senin önüne aynı lezzette gelebilirler" dese ona inanır mısınız? Elbette inanmazsınız. Peki çocuklar küçücük bir kurabiye bile kendi kendine oluşamazken, hiç koskocaman Dünyamız, üzerini saran atmosfer ve tabii en önemlisi üzerinde yaşayan bizler tesadüfen oluşabilir miyiz? Kesinlikle böyle bir şeyin mümkün olmayacağını artık hepimiz biliyoruz.


Bütün bunları bilen birinin gökyüzüne baktığında ne düşünebileceğine bir örnek verelim. Örneğin, "Allah atmosferi yaratmasaydı Dünyamız'da yaşamak mümkün olmazdı" şeklinde düşünebilir. Ya da bu düşünce, "Allah gerçekten çok güçlü. Eğer Rabbimiz Dünyamız'ı korumasaydı, dev gök taşları Dünya'ya çarpar ve Dünyamız'ı minicik parçalara ayırırdı." şeklinde olabilir. Öğrendiğiniz bütün bilgileri, bu örneklerdekine benzer şekilde düşünebilirsiniz. Aynı zamanda Allah'a bu şekilde bizi koruduğu için de şükreder, yani teşekkür edersiniz.




 
Bugün 23 ziyaretçi (26 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol